Blog

UZMAN PSİKOLOG DAMLA GÖRÜR RÖPORTAJI : SOSYAL MEDYA’NIN GÖRÜNEN YÜZÜ, GÖRÜNMEYEN İÇ DÜNYAMIZI NASIL ETKİLİYOR?

ceydaozlem

UZMAN PSİKOLOG DAMLA GÖRÜR RÖPORTAJI : SOSYAL MEDYA’NIN GÖRÜNEN YÜZÜ, GÖRÜNMEYEN İÇ DÜNYAMIZI NASIL ETKİLİYOR?

Ceyda Sinağ PhD Candidate Bogazici University Department of Management

Klinik Psikolog Damla Görür ile sosyal medyanın psikolojimiz üzerindeki etkisi ve markaların sosyal medyayı kullanarak tüketici psikolojisine dair olası etkilerini detaylıca konuştuğumuz keyifli söyleşimizi sizlerle buluşturuyoruz.

Ceyda Sinağ: Sizinle sosyal medyanın psikolojimiz üzerindeki etkileri ve bunun özellikle de  tüketim alışkanlıklarına yansıdığı boyutunu ve markaların bu konudaki rollerini konuşmak istiyoruz.

Damla Görür: Şuradan başlayalım, insanlar neden ve nasıl psikolojik danışmana başvuruyorlar? Depresyon ya da anksiyete var, kişinin kendine karşı şefkati yok maalesef, mesela ‘kendimi sevmiyorum’ diyor, ‘bedenimi sevmiyorum’ diyor, bunların çoğu aslına baktığımızda ebeveyn tutumuna değiniyor. Burada kozmetik şirketlerinin ya da firmalarının da çok etkisi var ama en temelde ebeveyn tutumları yatıyor. Yani bunları değiştirmediğimiz sürece, bir kozmetik ürün aldığında insan kendisinin mükemmel olabileceğini düşünebilir ya da sosyal medyada kusursuz bir cilde sahip olmak isteyebilir ama ancak kişi öz şefkati kendisine vermeyi öğrendiği zaman, ‘hayır kusurlu da olabilir cildim, burda şu an bu lekelerim var ama ben buyum, ben kendimi bu şekilde seviyorum’ diye bunu ancak o zaman düşünebilir. Temelde öz şefkat gibi unsurlar eksik olduğu zaman, siz istediğiniz kadar sosyal medyada reklamlar yapın ya da televizyonda reklamlar dönsün bunlar olmuyor.

Ceyda Sinağ: Şöyle olabilir belki, öz şefkati sosyal medya aracılığı ile tüketiciye aşılayarak, marka kişinin kendisini sevmenin önemini yanıstabilir belki, ne düşünüyorsunuz?

Damla Görür: Firmalar bu şekilde reklam ya da dijitalde iletişim yaparak daha fazla bilinçlilik getirebilir ama burada kendimizin de çabası gerekiyor. Aslında karşılıklı olan bir şey bu; ben bu taraftan göreceğim, izleyeceğim belki ama, diğer taraftan da kendim için bir şeyler yapacağım. Bana şöyle söylüyor reklam; ‘Hadi bedenini sev, herkes kusurlu olabilir diyor’, ben de ‘evet olabilir’ diyorum, böyle sanki yükseliyorum ama içten bir ses, o olumsuz ses, yine yükseliyor ‘hayır sen kusurlu olamazsın, yoksa sevilmezsin.’ ‘O ses kimin sesi?’ diye sorarız mesela, sonra deriz ki ‘ Ya ben bu soruyu düşündüm de, bu sanırım annemin sesi, o da kusursuz olmamı isterdi, sanki içimden hep konuşuyor gibi’. İşte bu ses aslında daha çok ebeveyn sesi oluyor. İçselleştiriyoruz ebeveynlerimizin bize karşı olan sözlerini, bir zaman sonra kendi sesim gibi duymaya başlıyorum bu sözleri.

Ceyda Sinağ: Peki bunun çözümü nedir?

Damla Görür: Terapi istediğimiz sürece başlayabilir ama mutlaka koşarak terapiye gelmek de ilk başvurulacak çözüm olmayabilir. Bu konuda çok güzel okunması gereken kitaplar var, mesela Zümre Atalay’ın kitapları vardır Mindfulness üzerine, John Kabat Zinn Amerika’da Mindfulness’ın kurucusu, ondan faydalanabilirler, videoları da var bu kişilerin. Öz şefkat konusunda Zeynep Selvili’nin Pembe Fili Düşünme kitabından faydalanılabilir.

Önce kendi bedenimi tanıyacağım. Bedenimi tanımadan, dışarıdan ürünler, sözler, reklamlar bunlar çok önemli olmuyor bir yerden sonra. Bu reklamlar kimleri yakalıyor, o kusursuzluk içeren reklamlar ‘Böyle güzel olacaksanız, şöyle güzellik olmalı’ gibi, bunlar daha çok öz şefkati kendine verememiş kişileri daha fazla yakalıyor. Olumlu yönleri de var aslında sosyal medyanın olumsuz yönleri de var.

Burada ebeveynlerin özellikle ergenlik çağındaki çocukları iyi yönlendirmesi gerekiyor. Sosyal medya akıllı bir şey bunu bilmesi lazım. ‘Nasıl yönlendiriyor benim çocuğumu? Nasıl yönlendirebilir?’ gibi. Mesela makyajsız çıktığı zaman böyle de güzel olduğunu söyleyerek onu pekiştirebilir. ‘Yüzüne gözüne bir şey sür’ dendiği zaman çocuk ne süreceğini bilmiyor, alıyor kozmetik ürününü bu sefer takip etmeye başlıyor medyayı, doğru olan buymuş, bu şekilde bir cilt olması gerekiyormuş ya da sürekli makyaj yapmam gerekiyor gibi algı oluşuyor, bunları taklit ederek hem kendi beden algısına, hem ruhuna zarar veriyor.

Paylaştığı filtreli fotoğrafı ile mesela daha fazla beğeni alıyor. Şimdi beğenilme hissiyatı çok başka. Bu iki üç senede olan bir şey değil, çocukluğunda koşullu sevgi ile büyümüş çocuklarda, ‘bunu yaparsam annem beğenir, şöyle yaparsam babam hoşlanır’ ya da sürekli ‘bunu yaparsan bunu alabilirsin’ gibi sözlerle büyüyen çocuklarda yetişkinliğe doğru gittiğinde takdir gördüğünde çok hoşuna gidiyor, bu takdir artık sosyal medyada ‘beğeni’. 20.000 beğeni aldıysan çok takdir edildin demektir ve filtrelisin. Bu filtre bir zaman sonra hoşuna gidiyor demek böyle daha güzelim insanların dikkatini çekiyorum diyor.

Ceyda Sinağ: Akımlar da var aslında markaların takip ettiği ve sosyal medyada özellikle iletişimini yaptığı. Cilt bakım özelinde ‘Skin Positivity’ bir ara çok popülerdi örneğin ‘sivilcem var ama kendimi böyle seviyorum, böyle güzelim’ gibi, markalar da bunu dijital iletişimde sıkça kullanıyorlardı. Şimdi yeni bir akım çıktı, bunu ben daha mantıklı buldum açıkcası akımın ismi ‘Skin Neutrality’ bu akım diyor ki kusurunu ya da kusur olarak nitelendirdiğin şeyi sevmek zorunda değilsin, nötr ol, kabullen onun üzerine düşme, zorla sevmek zorunda değilsin. Siz bu tarz akımlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Damla Görür: Doğru, yani acı mesela acıyı kabul et, acıyla kal diyoruz ama acıyı kim sever? Kimse hayatta acı çekmek istemez, sivilce olmuş burda ya da acı olmuş çok da farklı değil. Şimdi eğer geçebilen bir şeyse, bunun gerçekten çaresi varsa tamam yapabilirim bir şeyler. Aslında burda şundan bahsediyoruz sivilcen var, önce onun varlığını bir kabul et sonra ne yapabilirim bunun için ya da burdaki beni mutsuz eden şey ne? Sivilcenin varlığı mı? Çevreden gelen bakışlar mı? Tam olarak beni rahatsız eden şey ne? Aslında biraz buraya odaklanmam gerekiyor. İnsanlara açıklama yapmadan sadece sloganlarla olmuyor, biraz açıklama yapmak gerekiyor. Acıyla kalmayı öğrenmelisiniz biraz. Ne demek acıyla kalmak? Bu kadar basit bir şey mi? Değil. Bir sivilce de insanlar için acı veriyor, sinirimi bozuyor benim, ben onunla nasıl kalacağım bunu öğrenmem gerekiyor.

Ceyda Sinağ: Markalar da bunu konuşarak olumlu bir katkı sağlayabilir bence. Sürekli benim ürünümün içinde salisilik asit (cilt bakımında sıkça kullanılan ve aknelere iyi gelen bir içerik) var diyor, tamam ondan da bahsetsin çünkü kişi bir çözüm arıyor ama bir yandan da insanın durumu kabullenmesi ya da baş etmesi gibi psikolojik alanlara da değinebilirler hatta size onu soracaktım. Örneğin bir markanın pazarlama departmanı bir iletişim yürütecekken aslında psikologlarla da birlikte çalışsa, bunun iletişimini sosyal medyadan yapsa değerli katkılar ortaya çıkmaz mı?

Damla Görür: Evet, bir çok alanda psikolog ve terapistlerin çalışması gerekiyor. Çünkü insan bedenini sevmediği taktirde bir çok şeyde kendisini geri planda tutuyor, sosyal ortama girmekten çekiniyor ya da ikili diyologlarda, duygusal ilişkilerinde zorluklar yaşayabiliyorlar. Bedenim zaten benim sergilediğim bir şey, bu şekilde uzmanların çalışıyor olması faydalı olur. Özellikle günümüzde mindful kısmı yani farkındalık kısmı çok popüler olmuşken bence bunu kullanmaları gerekiyor markaların. Farkındalığı artırmaları gerekiyor.

Ceyda Sinağ: Sosyal medyayı konuştuk hep markaları konuştuk, aslında insanlar markalardan çok influencer dediğimiz etkileyici kişileri takip ediyorlar. Beden algısında influencerların da aldığı role değinebilir miyiz biraz?

Damla Görür: Karşınızda örnek aldığınız bir model var mesela zayıf, cildi güzel, insanlar onu takip ediyor onun da işe yaradığını zannediyorlar ama sonuçta o kişinin getirdiği bir bedeni var. Şampuan reklamları mesela hep gür saçlar kullanılıyor, hiç yıpranmış bir saç, ince telli saç değil, o yüzden insanların o kişileri tercih etmesini doğal buluyorum. Çünkü benim motivasyona ihtiyacım var, bir şeyin beni ateşlemesi gerekiyor. Şimdi şuna sabır yok, sivilcesi olan biri bir ürün kullanacak, bu zaman alacak geçmesi bana hemen bir kanıt lazım, o da diyor ki ben bunu kullandım, o zaman almalıyım. Onda alma psikolojisi daha fazla oluyor.

Ceyda Sinağ: Herkese yetebilmek mümkün mü, yetersizlik hissayatı, sosyal medya bu durumu nasıl etkiliyor?

Damla Görür: Sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan ‘günlük yaşam rutini’ videoları var. Bu videolarda genelde tema şu; kişi huzurla sabah yatağından kalkıyor, kahvaltısını yapıyor, evini topluyor, işlerini hallediyor gibi. Fakat videonun arka planı tamamen farklı; çekim için kamerayı yerleştiriyor, ışığı kontrol ediyor, gidip bakıyor ekrana iyi çekebilmiş mi diye ama biz bu kısmı görmüyoruz. Videonun bize sunulmuş son hali kimini düzenli yaşam konusunda motive ederken kimisini de yetersiz hissettiriyor. Sonuçta hepimiz aynı değiliz. Sosyal medya kimimizi çok iyi etkiliyor kimimizi olumsuz etkiliyor. Kimisi evde oturuyor, hiç hali yok, tam telefonu eline alıyor ve sosyal medyada görüyor ki biri çıktı kalkıyor çamaşırı yıkıyor, evi temizliyor, yemek yapıyor, en sonunda mumu yakıyor, ama bunu izleyen kişinin duygularından dolayı kalkıp yapacak hali yok, bir yetersizlik oluşturuyor o zaman.. ama şunu bilmek gerekiyor bunlarda profesyonel bir destek gerekiyor çünkü bu şekilde mutsuz, bu mutsuzluk ve negatif düşünceler hep ön planda, altta kalan o olumlu sesi duyamıyor. Olumlu sesi terapide yukarıya çıkarıp, diğer sesi aşağıya indirmek gerekiyor. Kişi doğal olarak o videoyu seyrettiği zaman terapi süreciyle birlikte şunu söyleyecek ‘Ben şu an bugün kendimi iyi hissetmiyorum ve yapmak istemiyorum, bu da çok doğal.. bu da insanlık hali’ bunu kabul etmesi gerekiyor.

Ceyda Sinağ: Terapide aslında önce farkında oluyoruz, terapi sonrasında bir kişi iyileşmiş olarak davranışları, tutumları farkındalığı değişmiş olarak mı çıkıyor?

Damla Görür: İyileşmiş olarak çıkıyor ama şöyle bir şey de var; terapiden çıkarken şunu da söylüyoruz, bu bir daha olmayacak diye bir şey de yok, belki yine tekrar olumsuz düşünebilirsin, tekrar hayatında yolunda gitmeyen bir şeyler olabilir ama artık şunu biliyorsun alet çantanı sana verdim. Ben artık olumsuz şeylerle karşılaştığımda ne yapacağımı biliyorum. Zihnimden geçen her şey doğru değil, bunu öncelikle kabul etmem gerekiyor. Siz dışarıdan çanta boş geldiniz, ben size artık malzeme verdim, çantanızı doldurdum bunları kullanın. Bu malzemeler dışında başka bir malzeme gerekirse eğer yine buradayım. Ama önce malzemeleri dışarıda kullanmaya çalışın çünkü sürekli hayatınız boyunca terapiye gelemezsiniz..

Ceyda Sinağ: Yeni yapılan bilimsel bir araştırmaya göre fiziksel olarak güzel diye nitelendirdiğimiz kişilerden kozmetik ürün tavsiyesi almayı seviyormuşuz, daha etkili oluyormuş, teknik konularda ise fiziki olarak çok da güzel olarak nitelendirmediğimiz kişilerin tavsiyeleri daha inandırıcı oluyormuş (Referans: https://journals.sagepub.com/doi/10.1177/0022242920914861).  Demek ki zihnimizde bir stereotipleştirme de var.

Damla Görür:  Algı dediğimiz şey biraz farklı bir şey, evrimselliği de var. Çok güzel bir kızın hırsızlık yapabileceğini düşünmeyiz, kılık kıyafeti daha dağınık olan bir kadın içinse odur kesin gözüyle bakarız. Güzellik algısında kötülük beklemeyiz, sürekli güzellik bekleriz.

Ceyda Sinağ: Halo etkisi deniyordu buna psikolojide; olumlu bir özelliğin kişinin tüm diğer özelliklerine yansıması ya da tam tersi. Sosyal medyada bu daha da kolay aslında, fotoğraflar editlendiği için olduğundan daha güzel gözükmek, halo etkisi yaratmak daha kolay.

Damla Görür: Karşı tarafa da onu sormak lazım, sürekli yüksek beklentiyi karşılamak durumunda. Hayatı çok zorlaşıyordur eminim o konuda. Çok güzel birinin yanına normal bir erkek arkadaş yakıştırmıyorlar mesela çok çirkin diyorlar yorumlarda ve insanlar acımıyor. Kilo aldığı zaman mesela ‘nasıl bu kadar kendini saldı, nasıl bir fizik’ gibi her türlü yıkıcı yorumu yapabiliyorlar.

Ceyda Sinağ: Evet, ben de o yüzden konuyu hep markaya çekmeye çalışıyorum, reklamlarla olsun influencerlar aracılığı ile olsun markalar bir şekilde algımızı etkiliyorlar. Bizlere yansıttıkları belirli fiziksel özellikleri vurgulayarak, olumlu katkıları olabilir. Hatta bunun markaların bir sorumluluğu olduğunu da düşünüyorum, sadece bize iyi ürün satmak değil aynı zamanda psikolijimiz konusunda da sorumlulukları olduğunu düşünüyorum.

Damla Görür: Evet bir tane şampuan reklamı Dove’undu.. o çok güzel bir reklam. Neden bunlar artmasın? Evet kişinin kendisinde, ebeveyn tutumlarından bahsediyoruz ama bir de bana bir görsel de lazım, destekleyici. Bu pekiştireç aslında ben böyle yapıyorum çocuğum sana ama bir de karşıma reklam çıktı bak, bunlar da bu şekilde yapıyor. Farklı ebeveynleri de çocukların görmesi, evet annemin yaptığını başkaları da yapıyor bir pekiştireç gerekiyor aslında bu tarz reklamların da artması lazım, farkındalığımızın gelişmesi lazım. Sadece zayıf insan güzel değildir, cildi kusursuz insan diye bir şey yoktur gibi. Herkesin bir kusuru vardır kimisi cildi ile sorun yaşabilir, kimisi farklı bir durumla sorun yaşayabilir ama önemli olan her halimle kendimi kabul etmek, kendime sarılmak çünkü gerçekten kendime en yakın olan kişi benim, onu bilmek gerçekten belki de en iyileştirici şey, kendini sevmek.

Ceyda Sinağ: Tüketerek mi tatmin olmaya çalışıyor insanlar?

Damla Görür: Tabii o açığı, onunla kapatmaya çalışıyor. Bir haz veriyor aslında, kısa süreli bir haz, o hazzı kapatıyor ama ordaki boşluk dolmuyor. Hazzı kısa süre yaşadığı için yine oluşuyor o boşluk. O zaman diyor ki başka bir ürün, istediğim oydu diyor. Bazı insanlar diyor ki ‘ben alışveriş çılgınıyımdır’ acaba o çılgınlığın altında ne yatıyor? Neden sürekli alıyorum? Durup, bunu düşünmek lazım. Durmak…Neden bunu sürekli yapıyorum? Bedenimi ve davranışlarımı izleyip, gözlemlemem gerekiyor. Benzetme yapacağım; karşımda biri var şöyle bir gelip bakayım orada ne varmış, pencereyi açarız ya ‘dur bakayım şurada ne oluyor?’ gibi, işte onu yapmamız lazım. İçime bakmam gerekiyor, böylece davranışlarımı anlamlandırabilirim. ‘Bunu hissettiğim için ben böyle yapıyorum, alışverişe gittim çünkü canım sıkıldı, biraz eve gidip dinlenmeliyim’ gibi. Bu farkındalık oluştuğu zaman daha bilinçli tüketim ortaya çıkacak.

Ceyda Sinağ: Çok teşekkür ederim samimi yanıtlarınız için, bizler için aydınlatıcı oldu eminim okuyanlar da yeni şeyler öğrenecektir.

Damla Görür: Ben teşekkür ederim.

Leave your thought here

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir